Bir mevsim daha geçip yazın koşuşturması yerini daha düzenli bir hayata ve kısa günlere bırakırken çoğumuz kendimizi çok tanıdık bir hisle karşı karşıya buluyoruz: yaz sonu hüznü. Kışa geçiş konusunda elbette herkes aynı fikirde değil. Turuncu rengini seven, pazarda balkabağı görmeyi sabırsızlıkla bekleyen, serin havaları özleyenlerimiz yaz sonu hüznünü daha az hissedecek. Ancak bu süre zarfında bir şeyleri kaçırmamız, bir şeylerin kaybolduğunu hissetmemiz, üzülmemiz çok doğal. Ama endişelenmeyin, yaz sonu hüznünü atlatabiliriz! Gelin acılarımızı ve mutluluğumuzu koruyarak bu dönemi nasıl atlatacağımıza bakalım.
Neden Hüzünlü Hissediyoruz?
Mevsimsel değişikliklerin hayatımız üzerinde psikolojik, biyolojik ve sosyal olmak üzere birçok farklı boyutta etkisi vardır. Bu etkiler üzüntü gibi duyguların ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır.
Biyolojik etkiler:
Sonbahar yaklaştıkça ve günler kısaldıkça güneş ışığından daha az faydalanırız. Bu azalma vücut saatimizi (sirkadiyen ritim) ve serotonin (mutluluk hormonu olarak bilinir) seviyemizi etkileyerek ruh halimizde dalgalanmalara neden olur.
Psikolojik etkiler:
Yaz genellikle özgürlük, sosyal etkileşim ve rahatlık ile ilişkilendirilen bir zamandır. Yaz sonu, günlük hayata dönüş ve ertelenen sorumluluklarla yüzleşme düşüncelerini doğurur. Bu da kaygı seviyemizin artmasına neden olabilir. Ayrıca yazı geride bırakmak, yaz boyunca yaşadığımız yerden veya insanlardan ayrılmak, bu dönemde daha az gördüğümüz sevdiklerimizi özlemek gibi duygular da üzüntü duymamıza neden olabilir.
Sosyokültürel Etki:
Toplumda ve popüler kültürde yaz genellikle mutluluk, tatil, macera ve sevdiklerinizle geçirilen hoş anılarla ilişkilendirilir. Buna karşılık sonbahar genellikle melankoli, kayıp ve içe dönüklük temalarıyla ilişkilendirilir. Bu, yaz sonunu daha da üzücü hale getirebilir.
Yaz Sonu Hüznüne Kucak Açmak
Mevsimlerin değişimini ve zamanın akışını durdurmamız mümkün olmasa da, bu değişimlere bakış açımızı yeniden şekillendirebilir ve her mevsimin kendine özgü güzelliklerini keşfetmeyi öğrenebiliriz. Peki, yaz sonu hüznünden kaçmak yerine onu nasıl yeniden anlamlandırabiliriz?
Yeni bir perspektif geliştirmek:
Yazın sona ermesini bir kayıp olarak görmek yerine, bir kazanım olarak değerlendirmek mümkün mü? Yaz bitse bile bize kattığı deneyimler, yaşattığı duygular ve tanıdığımız yeni insanlar bizimle kalmaya devam eder. Bu yüzden yazın sonunu “Bu yaz neler öğrendim?”, “Hangi alanlarda gelişim gösterdim?” ve “Hayatıma neler ekledim?” gibi sorularla gözden geçirmek, daha pozitif bir bakış açısı geliştirmemize katkı sağlayabilir.
Yeni hedefler koymak:
Mevsim değişiklikleri, bir yenilenme duygusu yaratarak bize yeni hedefler belirleme şansı sunar. Bu nedenle, yaz sonu hüznünü etkili bir şekilde aşmanın en iyi yollarından biri, önümüzdeki dönemde neleri gerçekleştirmek istediğimize odaklanarak kendimize yeni bir amaç ve anlam kazandırmaktır. Peki senin önümüzdeki aylar için planların neler? Neleri başarmayı hedefliyorsun? Hayallerin ve hedeflerin ne yönde?
Hareketi sürdürmek:
Yaz mevsimi bittiğinde, günlük rutinlerimize dönmek bazılarımız için daha durağan bir yaşam anlamına gelebilir. Ancak yaz sonu hüznüne karşı en etkili çözümlerden biri, hareket etmeye devam etmektir! İster sonbaharın renkli yaprakları arasında bir yürüyüş olsun, ister bir spor salonuna katılmak, fiziksel aktivite hem enerjimizi yükseltir hem de hüzünlü ruh halimizle başa çıkmamızı kolaylaştırır.
Yeniliklere kapı açmak:
Yaz çoğumuz için harika bir mevsim, bunu inkar edemeyiz. Ancak, sonbaharın da kendine has birçok güzelliği var! Tek bir mevsimi tercih etmek yerine, her mevsimi kendi eşsiz özellikleriyle yaşamaya çalışsak, hayatımız daha zengin olmaz mıydı? İster içimizi ısıtan renkler, ister bir battaniyeye sarılıp film izlemek, ister yağmurlu bir günde sıcacık bir kahve yudumlamak olsun, sonbaharın bize sunduğu küçük mutlulukları keşfetmek mümkün. Hayatı anlamlı kılmanın bir anahtarı da her mevsimin kendi güzelliklerine şans vermektir.
Varoluşsal boyutta, doğumdan ölüme kadar hayatın başlayan ve biten dönemler zinciri olduğunu fark ederek açılan yeni zamanlara, yeni başlangıçlara kendimizi fark ederek kucak açabiliriz.
Psikolog İrem Uysal