Yas denilince akla ilk ölüm gelse de farklı kayıp deneyimleri de ayrılık, boşanma, iflas, taşınma, göç, başarısızlık gibi durumlar da yas tutmamıza neden olabiliyor. Kayıp kişilerin sahip olduklarının yitimi olarak tanımlanır (Thompson, 2011; Erdur-Baker & Aksöz-Efe, 2017). Yas ise bu kayıp deneyimini ya da kayıp tehdidinin ardından yaşanan süreçte ortaya çıkan duygudur. Yas tepkilerine neden olan kayıp deneyimleri ölüm, ayrılık, boşanma, uzuv-işle kaybı, ekonomik kayıp gibi somut olacağı gibi, güvenin, saygınlığın, hayallerin özgürlüğün, aşkın kaybı gibi soyut da olabilir (James ve Friedman, 2009; Erdur-Baker & Aksöz-Efe, 2017). Her tür kayıpta, kaybın kendisi kadar ikincil kayıplar da söz konusu olur. Örneğin; kişi artık birinin çocuğu, annesi değildir ya da belirli bir çevreye ait değildir. Yas tepkisi her zaman olumsuz durumlara değil, iş değiştirme, mezun olma gibi yeni durumlarla karşılaştığımızda da ortaya çıkabilir. Genel olarak bireylerin kaybettiklerinin olmadığı dünyaya uyum sağlama sürecidir.

Depresyon ve Yas Farklı Mıdır?

Freud (1917) olağan üzüntü tepkilerinde, dış dünyanın bazı önemli yönlerden eksilmiş olarak yaşanması olarak tanımlamıştır. Freud’un depresif durumları normal yas ile karşılaştırmış ve aralarındaki temel farktan bahsetmiştir. Yas durumlarında dış dünyanın belli yönlerden eksilmiş olarak algılanması söz konusuyken, depresif durumlarda yitirilmiş ya da hasar görmüş olarak hissedilen şey kendiliğin bir parçası olduğu gözlemlenmiştir. Bu bakış açısına göre depresyon yas tutmanın karşıt durumudur; üzüntüsünü yaşayan kişiler, kaybın ardından gelen dönemde oldukça üzgün olsalar da genellikle depresyona girmezler (McWilliams, 1994).

Yas tepkisinde yaşanan sürecin nedeni genellikle dışsalken, depresyonun kaynağı ise genellikle içseldir. Depresyonda olan kişinin kendisine yönelik olumsuz duyguları ve değersizlik duyguları hakimdir. Yas durumda ise benlik saygısı genel olarak korunmuştur. Eğer ölenle ilgili yapmadığı şeylerden dolayı suçluluktan duyması benlik saygısını sarsılabilse de depresyondaki kadar değersiz görme eğilimi yoktur. Yas tepkilerinde yaygın duygulanım boşluk ve yitimdir. Yaşanan duygular genellikle hayatın tek alanına yani kayba yöneliktir. Yas tepkilerinde dalgalı bir duygulanım söz konusudur ve yaşanan acıya olumlu duygular eşlik edebilir. Depresyonda ise belirgin bir çökkünlük söz konusudur ve bu çökkünlük süreklilik gösterir ve kişinin hayatının tüm alanlarında gözlemlenebilir.

Eğer kişide ölme yaşamına son verme isteği varsa, bu durum yas tepkisi olarak ortaya çıktığında bu isteğin temel nedeni ölen kişinin yanına gitmek ve onunla yeniden birlikte olmak ile ilgiliyken, depresyondaki kişinin intihar motivasyonu yaşamayı hak etmeme ve değersizlik hisleri ile ilişkili olabilir.

Yas Nasıl Yaşanır?

Yas sürecinde bazı evrensel duygu ve düşünceler gözlemlenirken yasın ifade ediliş şekli kültürel özelliklere göre değişiklik gösterir (Erdur-Baker & Aksöz-Efe, 2017).

Yası tanımlarken şu unsurlar önemlidir (Rando, 1993; Erdur-Baker & Aksöz-Efe, 2017).

  1. Yas doğal ve beklendik tepkileri içerir.
  2. Hayatın tüm alanlarında etkileri gözlemlenebilir
  3. Yas tepkisi durağan değildir, sürekli olarak değişir.
  4. Doğrusal bir seyir izlemesi şart değildir.
  5. Önemli kayıplar da tetikleyici olabilir
  6. Yas tepkisi özneldir.

Normal yas sürecinde kişilerin, üzüntü, öfke, suçluluk, inkar, kaybedileni düşünme, uykusuzluk ve iştahsızlık tepkilerini göstermesi oldukça normaldir. Bu tepkilerin altı ay ile iki yıl arasında görülmesi, kaybın ardından gelen ikinci yıldan itibaren ise işlevselliklerine geri dönmeleri beklenir.

Yas tepkileri normal yas, bastırılmış yas, uzamış/kronik yas ve hipretrofik yani etkileri çok yoğun olan yas tepkileri olarak sınıflandırılabilir. Komplike yas tepkilerinde kişinin bu acıya aşırı odaklanması, üzüntü ile aşırı meşgul olması, günlük işlevselliğinde aşırı bozulma, ani ve büyük yaşam değişiklikleri yapma, yaşanılan durumu kabullenememe durumu gözlemlenmektedir. Yas sürecini atlatırken en önemli konu bu kaybın kişi için ne anlama geldiğini anlamaktır.

Yas Tutmak Neden Önemli?

Yas tutmanın engellendiği aile ortamları depresif eğilimlere yol açar (McWilliams, 1994). Ebeveynlerin ya da bakım verenlerin üzücü yaşam deneyimlerinde inkar edici davranışlarda bulunduğunda, kaybedilen biri olduğunda daha iyi olunacağı fikrine uyum göstermeleri konusunda ısrar edildiğinde ya da ebeveynler çocuğun üzülmediği konusunda güvence vermesine fazlaca ihtiyaç duyduklarında yas duygusu gizlenir ve maskelenir (McWilliams, 1994). Bu durum kişide kendisinde bir şeyin hatalı olduğu inancının yerleşmesine neden olabilir.

Yas tutmak doğal bir süreçtir. Hayatımızda bağ kurduğumuz kişinin ya da durumun kaybedilmesi acı vericidir ve bu acı ancak yaşayarak hafifler. Yas süreci kaybedilenle vedalaşmayı, kurulan bağın kopmasından dolayı ortaya çıkan enerjiyi özgür bırakmayı ve bu enerjiyi başka bir şeye yöneltebilmeyi sağlar. Bowlby (1980) yas tepkilerinin bağları sürdürme ve yeni bağlar kurmak üzere amaçlı tepkiler olduğunu ve işlevsel bir süreç olduğunu tanımlamıştır.

Yas Tutan Kişiye Ne İyi Gelmez?

Yas tutan kişiye iyi gelmeyen ve destekleyici olmayan bazı mesajlar tanımlanmıştır (James & FRiedman, 2009; Erdur-Baker & Aksöz-Efe, 2017). ‘‘Üzülme.’’, ‘‘Yenisini bulursun.’’, ‘‘Yeniden evlenirsin.’’, ‘’Zamanla geçer.’’, ‘’Sen üzülüyorsun diye herkes üzülüyor.’’, ‘‘Güçlü olmalısın.’’, ‘‘Kafanı dağıtacak bir şeyler bul, meşgul ol.’’… gibi yorumların yas tutan kişilerin; suçluluk, öfke duymasına, hafife alınmış hissetmesine ya da duygusal tepkilerini bastırmalarına ve ertelemelerine neden olabilir.

Yasın Süreçleri Nelerdir?

Kayıp ve yas sürecinin evrelerinde farklı teorisyenler genel olarak bazı ortak süreçlerin yaşandığını belirtmektedir. Psikiyatrist E. Kübler-Ross’ a göre yasın; inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabul gibi evreleri vardır.

Bir savunma mekanizması olarak inkar felakete verdiğimiz ilk tepki olarak her birimizin içinde bulunur. Önemli birini kaybeden kişinin ilk tepkisi genellikle ‘‘hayır, olamaz.’’ şeklindedir. Bu tepki, kökeni çocuğun benmerkezciliğinde bulunan arkaik bir sürecin gölgesidir (McWilliams, 1994). Çocuğun benmerkezci varoluşunda ‘‘Kabul etmezsem, o olay olmamış olur.’’ şeklindeki düşünce deneyimini etkiler. Şok ve inkar kayıp deneyimiyle karşılaşıldığı ilk anda verilen tepkidir. Kişiler bu durumun onların başına geldiğine inanmaz, inanmak istemez. Bir sonraki aşamada ise kişi öfke duymaya başlar. Bu öfke yaşadığı kayıptan dolayı sorumlu tuttuğu kişiye, bazen elinden geleni yapamadığını düşünerek kendisine, sağlık personeline bazen de ölen kişiye karşı olabilir. Bir sonraki evrede ise kişi pazarlığa girişebilir ve durumu değiştiremeyeceğini kabul ettiğinde ise depresyon aşaması ortaya çıkar. Son evrede ise kişinin gerçeği kabullenmesi ve hayatını yeniden organize ederek yaşadığı durumla baş etmesi beklenir.

Yazı: Ezgi Tan

Kaynaklar

McWilliams, N. (1997). Psychoanalytical Diagnosis. Guilford Press, 271-278.

Freud, S. (1917). Mourning and Melancholia. Standard Edition, 14, 243-258.

Erdur-Baker, Ö. & Aksöz-Efe, İ. (2017). Yas Danışmanlığı. Anı Yayıncılık,  1-51.

Yazı FotoğrafADDitude

Yorum Bırak

Your email address will not be published.

Hoşuna Gidebilecek Olan Yazılar

Read More